12 Haziran 2015 Cuma

BATTAL GAZİ; Sevda Aytan

    BATTAL GAZİ
                                                                                                      İsmail KARA
      Batta Gazi, Türk tarihinde savaş ruhunu yaşatan efsanevi bir hale bürünmüş, güç üstü haller sahibi bir kimsedir. Ebu Muhammed Cafer bin Sultan Hüseyin bin Abbas el-Haşimi Türk menkıbesine göre Malatya’da doğmuş ve Abbasiler zamanında yaşamıştır. Nitekim, bugün aynı şehirde yaşadığı ev de halen mevcuttur.
      Anadolu’da Seyyid Gaziden başlayarak Doğu Türkistan’a kadar uzanan birçok yerde onun türbe ve makamları vardır. Halk muhayyilesi, onu öyle yüceltmiştir ki; Peygamber efendimizin sülalesinden geldiğini kabul ederek Seyyid sıfatını vermekten çekinmemiştir. 
      Çeşitli kaynaklar 742-43 (H.121-123) yılında öldüğünü kaydeder ama nerede öldüğü belli değildir.
      Battal Gazi Bizanslılara karşı savaşlardaki yenilmezliğinin yanı sıra cömertliği ve yardımseverliğinden dolayı nesilden nesile söylene gelen atı ve kılıcı ile de zihinlerde yer tutan ve destanlaşan kahramanlardan biridir.
      Şahıs olarak destanının yanında Türk halk şiirine de geniş bir şekilde konu teşkil etmiştir. Aynı konuda tiyatro ve sinema eserleri de üretilmiştir.
      İşte size Sevda Aytan’ın yazmış olduğu bir Battal Gazi şiiri;

      Boşuna koymamışlar lakabını o Seyit
      İmanından güç alan yiğitmiş Battal gazi
      Adını destanlara yazdırmıştır kaç beyit
      İmanından güç alan yiğitmiş Battal Gazi

      Aşkar Devzade canı kılıcı kalkanıymış
      Vatan millet uğruna dökülen al kanıymış
      Somunu kuşağında kerpiç damlar hanıymış
      İmanından güç alan yiğitmiş Battal Gazi

      Denizden ve karadan seferlere katılmış
      Hatta Misis şehrine valiliğe atılmış
      Esirleri düşmandan aldığı anlatılmış
      İmanından güç alan yiğitmiş Battal Gazi

      Kahpe bizans oyunu çevrilmiş o bihaber
      Yirmi bin kuvvet ile Melik Şahla beraber
      Cenge çıktığı
 zaman alınmış acı haber
      İmanından güç alan yiğitmiş Battal Gazi

      Ne sevdaları varmış sinesi
 
gül kokarmış
      Gözler ufka dalarmış canlar yola bakarmış
      Hasreti dağ delermiş ılgın ılgın yakarmış
      İmanından güç alan yiğitmiş Battal Gazi

        
Sevda AYTAN
        (17/12/2014) 

8 Haziran 2015 Pazartesi

AŞIK HÜSEYİN ÇIRAKMAN (Unutulmaz bir ozan)

AŞIK HÜSEYİN ÇIRAKMAN
(1930- 28.02.2013)

Hüseyin Çırakman, 1930 da Çorum-Sungurlu’ya bağlı Körkü köyünde doğdu. Babasını adı Bektaş, anası Sultan’dır. İlkokulu dışarıdan bitirdi. Çiftçilik yaptı, inşaatlarda çalıştı. Saz çalmayı öğrendi. Ankara’ya yerleşti. Hademelik gibi bazı işlere girip çıktı.
Ozanlık yaşamında önce halk edebiyatı geleneğini sürdürdü. Sonra şiirinde biçim ve içeriği değiştirdi. Bireysel ve toplumsal sorunları, olayları; halkçı ve gerçekçi bir üslupla ele aldı. Uygarlığı, barışı, ulus ve yurt sevgisini ve Atatürkçülüğü şiirlerinde çok güzel işledi.
1964 de Hacı Bektaş Veli anma gecesinde okuduğu “Hoş Geldiniz Erenler” adlı şiiriyle büyük bir çıkış yaptı 
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde ve Türkiye dışında konserler de veren Çırakman; yaşamı, şiirleri ve araştırmalarını, başta “Aşık Hüseyin Çırakman, Hayatı ve Deyişleri (1956)”, “Sen Devam Et Okuluna (1963)”,”Hoş Geldiniz Erenler(1969)”, “Halkın Sesi, Halk Ozanları (1978)”, “Çorumlu Halk Ozanları (1992)”, “Deyişleri ile Dünü ve Bugünün Halk Ozanları (1996)”  olmak üzere bugüne dek 12 kitapta topladı.
Ozan 28.02.2013 günü Ankara’da vefat etti.  
*
Atatürk’e Şikâyet Destanı
ATATÜRK

Sen gideli berbat oldu buralar,
Devrimlerin yalan oldu Atatürk!
Halktan utanmıyor yüzü karalar,
Kurumların talan oldu Atatürk!

Hep senin adına darbeler yedik,
Kafamız kırıldı, dişimiz gedik,
Yavan ekmek yiyip, çok şükür dedik,
Nice suçsuz ölen oldu Atatürk!

Her gün söyleniyor bin türlü yalan,
Başını aldı gitti vurgunla talan,
Köşeleri tuttu gözü açık olan,
Gidip, gidip gelen oldu Atatürk!

Mecliste kalmadı ulusal birlik,
Her gün dırdır ile olmuyor dirlik.
Bize benzemiyor bizdeki körlük,
Halimize gülen oldu Atatürk!

Hayal ihracatla devlet soyuldu,
Hep işleri yollarına koyuldu,
Yıllar sonra halkımızca duyuldu,
Bürokrasi yılan oldu Atatürk!

Namuslular ezildikçe ezildi,
Ezikliğine ancak kendi üzüldü,
Her dönemde eleklerden süzüldü,
Yüreğini bölen oldu Atatürk!

Haksıza bu halkın gücü yetmiyor,
Öyle çok ki saymak ile bitmiyor,
Ceza alıp içeride yatmıyor,
Akıl almaz plan oldu Atatürk!

BUGÜN BİZE HOŞ GELDİNİZ

Arzu ederdiniz bir yol görmeğe
Bugün bize hoş geldiniz erenler
Muhabbet bağından güller dermeğe
Bugün bize hoş geldiniz erenler

Tarihler boyunca bir milletiz biz
İlimce dünyaya vermiştik bir hız
Büyük bir babanın torunlarıyız
Bugün bize hoş geldiniz erenler

Hisse alın Çırakman'ın sözünden
Zerre kaçmaz ariflerin gözünden
Kemal Atatürk'ün aydın izinden
Bugün bize hoş geldiniz erenler




5 Haziran 2015 Cuma

TAT KALMADI SENDEN AYRI GÖNÜLDE; Osman TAŞ

TAT 
KALMADI 
SENDEN 
AYRI 
GÖNÜLDE





Osman
TAŞ

Tat kalmadı senden ayrı gönülde,
Hep özlüyor senle geçen günleri,
Yapayalnız, boynu bükük bir halde,
Hep özlüyor senle geçen günleri!

Güz yaşamış yaprak gibi döküldü,
Yeni yetme fidan gibi söküldü,
Yoksun diye kabuğuna çekildi,
Çok özlüyor senle geçen günleri!

Bahar gelmiş, güller açmış neyine,
Dönmez artık vatanına köyüne,
Senden sonra bir hal oldu huyuna,
Çok özlüyor senle geçen günleri!

Ayrılığa dayanmıyor özümüz,
İçin için hep yanıyor közümüz,
Böylemiydi ceylan gözlüm sözümüz,
Hep özlüyor senle geçen günleri!

Bir hayat ki, ayrılıkla sınandım,
Baştan başa sevdan ile donandım.
Aşk yüzünden dost diliyle kınandım,
Çok özlüyor senle geçen günleri. 

O/TAŞ
30/05/2015

19 Mayıs 2015 Salı

DELİ GÖNLÜM (Osman TAŞ)

DELİ GÖNLÜM


Deli gönlüm kırk parçaya bölünmüş
Her parçası kırk yerinden delinmiş
Garip ismim dost gönlünden silinmiş
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim


Gönül bir dost vazosudur sen onu kırdın
O seni sevdikçe, sen onu yerdin
Olura, olmaza sırrını verdin
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim


Güle aşık idim gül vurdu beni
Leyla’yı ararken çöl vurdu beni
İltifat beklerken dil vurdu beni
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim


Yar, terk etmiş artık bizi unutmuş
O güzel aşkımı bir pula satmış
Hemen kendine yeni yar tutmuş
                                               Bundan sonra bu dünyayı neyleyim


Osman'ım severdim seni özümden
Yar, seni sakınırdım kendi gözümden
Dünya zindan oldu senin yüzünden
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim.

Osman TAŞ (12.10.2014)

BİR YOLCUYA (Necmettin Halil Onan)

BİR YOLCUYA















Dur Yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun solunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu'nda
İstiklâl uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet'in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele
Son vatan parçası geçerken ele
Mehmet'im düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanını kattığı yerdir.
 
Düşün ki; haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Necmettin Halil ONAN

AYDIN MISIN? (Rıfat Ilgaz)

AYDIN MISIN

















Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun

Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere


ÇABUK OL

Tam çağı ise başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik


Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış


Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
KORKULUK OL

Rıfat ILGAZ

RÜYALAR GERÇEK OLSA (İbrahim Sağır)

    RÜYALAR GERÇEK OLSA
      ---İsmail KARA---
      Yıllar önce Onbaşı lâkabıyla anılan bir komşumuz vardı. Onun askerlik yaptığı dönemde askerliğini onbaşı olarak yapmak her halde köydeki bir vatandaş için çok önemli bir şeymiş ki, bu lâkapla anılıyordu.
      Çocukluğumda iyi anımsıyorum onun sevilen biri olduğunu. Şimdi biraz düşünüp gerçek adını da buldum kafamda; Abdullah Açıkgöz.
      Topluluk halinde iken bir gün şöyle demişti; “Rüyamda yükseliyor, yükseliyor paşa oluyorum. Uyanıp bakıyorum ki, yine çul yataktayım”.
      Rüya deyip geçmeyin! Bazen, bir rüya görüyoruz. Bir süre sonra, ya rüya aynen, ya da yaklaşık bir şekilde karşımıza çıkabiliyor.
      Örneğin, rahmetli Ecevit sağken bir rüya gördüm. Bana dedi ki,” Sana ihtiyacımız var. Yanımızda olmanı istiyorum”. Aradan bir iki ay geçti geçmedi, dolaylı yollardan bana Yenimahalle ilçe başkanlığı teklifi geldi. Ben de, “Benim bu konuda ağzım yandı, kusura bakmayın” diyerek kabul etmedim.
      Eskişehir Şairler Derneği Başkanı şair dostum İbrahim Sağır da 02.11.1999 da yazdığı “Belledim” adlı şiirinde bakın ne diyor;

Dün gece düşümde başbakan oldum,
Enflasyonun anasını belledim.
Bütçe açığına çareyi buldum,
Maaşların vanasını belledim.

Demlettim hanıma tavşankanı çay,
İçtikçe keyiften dedim daha koy,
Söke söke aldım nasıl olsa oy,
Vermeyenin hanesini belledim.

Cazgırına kanat gerdim düzenin,
Yanındaydım halkı ezip, üzenin,
Türüban, mürüban ile gezenin,
Elindeki kınasını belledim.

Hep irtica borazanı öttürdüm,
Ahaliyi sürü gibi güttürdüm,
Sigaramı keyif ile tüttürdüm,
Konuşanın çenesini belledim.

Özgürlüğe, mözgürlüğe dur dedim,
Bu işlere daha zaman var dedim,
Kafa tutan olur ise vur dedim,
Balasını danasını belledim.

Halkın hali perişanmış bana ne,
Geç beyim geç, bunlar ucuz bahane,
İ.M.F.den para buldum daha ne,
Az diyenin nenesini belledim.

Uyandım ki, yorgan yerde, ben yerde,
Yine dertler yığın yığındı serde,
SAĞIR, başbakanlık nerde, sen nerde?
Dişlerimin minesini belledim.

S A F T İ R İ K ve NUSRET TURAN

SAFTİRİK
      ---İsmail KARA---
      Sözlüklerde aradım bu kelimeyi, var mı, ne anlama geliyor diye. Buldum da… Argo bir kelime olarak niteleniyor ama “Saf, budala, acemi” gibi anlamlara geliyor.
        Özüne, sözüne sadık, vefa bilir şair bir dostum var; Nusret Turan
Saftirik kelimesini ilkin, sanırım ondan duymuştum. Bir şiir yazmıştı ve şiirin adı da “Saftirik” di. Turan kardeşim şiirini, toplantılarda okurdu. Hoşumuza da giderdi.
         Turan, bu şiiri ile tüm dünyada barış istiyordu.
         İnsanî duygularıyla insanlığa sesleniyordu. En iyisi, gelin birlikte okuyalım;
         Rüyamda çıktım kürsüye, bağırdım dünyaya
         “Atın silahları” dedim attılar.
         Bundan sonra silah milah yok
         Tamam mı, tamam mı?… “Tamam” dediler.
         Gemiler bundan sonra çiçek taşıyacak
         İnsanlar binip gezecek, sınır da yok mınırda
         Silah atmak yok, adam vurmak yok
         Kin yok, nefret yok tamam mı? “Tamam” dediler.
         Askerdeki silahlar, kazma kürek olacak
         Ağaç dikilecek, ev yapılacak, baraj yapılacak
         Bundan sonra vatana böyle hizmet verilecek
         Tamam mı, tamam mı? “Tamam” dediler.
         Herkes fabrika yapıp, ekecek, biçecek
         Torpili morpili kaldırıyorum, herkes eşit olacak
         Yollarda trafik canavarı yok, karınca ezilmeyecek
         Tamam mı, tamam mı? “Tamam” dediler.
         Döviz bürolarını kaldırıyorum, para ticareti yok
         Birbirimize elma-armut verip, nar alacağız
         “Yaşa, varol, sen nerdeydin, nerdeydin
         Seni Allah gönderdi, yaşa Varol” dediler
         Böbürlendim aşka geldim, konuştukça konuştum
         Sizi ben kurtarıyorum, ben kurtarıyorum
         Zırt-pırt benzine zam yapılmayacak
         Herkes arabasına binip, dünyaları gezecek
         Hormonlu yiyecek yok, ekeni biçeni keserim
         Tamam mı, tamam mı? “Tamam” dediler.
         Nusret Turan’ın hayallerinde insanlık için iyi istekler var. Zaten olmalı da… Çünkü, şairler duygusal ve samimî insanlardır. Çevresi için, insanlık için hep iyi şeyler isterler.
         Turan çıkardığı ikinci kitabına da “Saftirik” adını verdi. Kutlarız.

8 Mayıs 2015 Cuma

GÜRÜNLÜ ÂŞIK GÜLHANİ; Karozan, İsmail KARA

GÜRÜNLÜ ÂŞIK GÜLHANİ
         İsmail KARA
            Son yıllarda yaşam oldukça zorlaştı.
            İnsanlarımızın çoğunlukla suratları asık, sinirleri gergin mi gergin..
            Küçük bir mutlu azınlık var ki, onların keyifleri yerinde… Bu mutlu azınlık, milli gelir pastasından orantısız pay alıyor.
            Halkın % 50’den fazlası, yoksulluk sınırında ya da altında yaşıyor.
            Öte yandan, ülkemizde ve dünyada şu en gelişmiş çağda (!) insanların her açıdan huzur içinde yaşaması gerekirken, aksine huzursuzluk artırılıyor. Savaşlar, saldırılar, katliamlar oluyor.
            Teknoloji atılımda belki ama insanlık adımlarını hep geri atıyor.
            Ozanlar diyarı Sivas’ın Gürün ilçesinde 1940 da doğan, Ankara’da uzun süre hizmet verdiği emniyet teşkilâtından emekli olan ve 2014 de vefat eden Gürünlü Âşık Gülhani (Mehmet Kargı), şiirlerinde sosyal yaşamı gergef gergef işleyen ozanlarımızdan biriydi.
            Hayatın zorluklarını da çok güzel dile getiriyordu.
            O’nu rahmetle anarken “Ölen Biri ile Sohbet” adlı şiirini paylaşmak istiyorum:

“Ölen Biri ile Sohbet”

            Mezarlıkta yatan ölü
            Öldüğüne şükür eyle
            Dört yanımız bir kan gölü
            Öldüğüne şükür eyle

            Hakkımızı alanlara
            Güç yetmiyor çalanlara
            Teslim olduk yılanlara
            Öldüğüne şükür eyle

            Gecekondu yapımız var
            Sahte belge tapumuz var
            Polisimiz jopumuz var
            Öldüğüne şükür eyle

            Eve haciz gelmiyorsa
            Kavga niza olmuyorsa
            Hakim rüşvet almıyorsa
            Öldüğüne şükür eyle

            Zengine esir olmuştun
            Bir deri bir kemik kalmıştın
            Zaten ölmeden ölmüştün
            Öldüğüne şükür eyle

            Gülhani’yim öleceğim
            Ölsem rahat olacağım
            Bir gün ben de geleceğim
            Öldüğüne şükür eyle 

8 Nisan 2015 Çarşamba

BİR GÜN KOKAR, Karozan (İsmail KARA) Yedi Gün gazetesi: 02.04.2015

BİR GÜN KOKAR

                                                                                      İsmail KARA
    Bazen eski zamanları özlüyor, arıyorum.
     Çocukluk günlerim, gençlik yıllarım; bir sinema şeridi gibi hayatım, gördüklerim, yaşadıklarım canlanıyor beynimde.
     Düğünler, bayram kutlamaları, insanlar arasında sevgi ve saygının fazlasıyla yaşandığı zamanlar. Sosyal yardımlaşmalar. İmece…
     Bakıyorum da onlar hep mazide kalan birer bilmece.
     Çocukluğumun büyük bir bölümünün geçtiği o köyüme gidiyorum bazen. Hani derler ya “ölü toprağı seçmişler üstüne”. İşte öyle bir şey…
     Ne kuşların cıvıltısı, ne kuşlar gibi şen şakrak çocuk sesleri,
     Ne inek ve öküzlerin böğürmesi,
     Ne eşeklerin anırması,
     Ne köpeklerin havlaması,
     Ne horozların ötmesi, tavukların gıdaklaması,
     Yok arkadaş yok!..
     Var olan evlerinin önünde birkaç ihtiyar.
     Boydan boya bir sessizlik var.
     Yalnız köyler mi değişen?
     Yoksa, her tür kirliliği ile kentler mi gelişen?
     Bence gün gün olumsuzluğa koşuyor düzen…
     Şimdi size Mart 2000 de yazdığım bir şiirimi sunuyorum,”Bir Gün Kokar”

     Öylesine değiştik,
     Öylesine değiştirdik ki;
     Bambaşka oldu dünyamız,
     İşimiz, gücümüz para,
     Her düşüncemizde çıkar,
     Düşlerde bile onlar var.
     *
     Manevi değerlerimiz çöktü,
     İnsanlar maddeyi seçti,
     Değişip, çok şeyden geçti.
     Nerde sevgi, saygı, vakar?
     Bu düzen ki, bir gün kokar.
     *
     Aramıza girdi sıra dağlar,
     Bizi bize bağlayan bağlar,
     Yıldan yıla çürür, kopar.
     Boşuna dememiş atalar;
     “Ateş, düştüğü yakar”.
     *
     Kim kulak verir ki sözüme,
     Haksızsam tükürün yüzüme!
     Anlamıyorum ne oldu özüme?
     Belki derinlerde bir güzellik var,

     Dikenler yüzeydedir batar, batar. 

(YediGün gazetesi: 02.04.2015)

1 Nisan 2015 Çarşamba

ANKARA ŞİİRLERİ; Abdullah Çağrı ELGİN

Abdullah Çağrı ELGÜN
ANKARA

Tüm sevdalı yüreğime bu ezikliği,
Kararmış ufuklarınla, sen koydun Ankara.
Solgun yanaklarımda, hayattan bezginliği,
Bu başıboşluğunla, sen verdin Ankara.

Her bakışta, en büyük anıtı seyrettim penceremden.
Düşündüm, Koca Türk'ü sığdırmışsın taşlarına.
Her çekişte, derin bir hüzün penceremden.
Ankara, sen neler getirmedin, çoğunun başlarına!..

En güzeli kızların, bağrında gül gibi açmış.
Aşıkların tüm tutkuları, sende kördüğüm.
Gördüğüm, hep kurşun yarası, sana ölüm kucak açmış.
Ankara, bitsin böyle günlerim, hep takvimi saydığım.
                                                         
DÖNÜŞÜNÜ BEKLİYORUM

Ellerime, kenetlenen ellerin,
Kopardı yüreğimi…
Ben, şimdi ellerinde çırpınan,
Yüreğimi bekliyorum.
Ya sen gel, ya getir yüreğimi!..

Okul yolundayım, saat on yedi.
Havadan, duman duman hüzün, avuç avuç kir.
İnmekte, sırılsıklam saçlarımdan aşağı,
Yokuş yokuş, hep yokuş; istasyon, terminal.
Seyrekleşirken Tandoğan Meydanı’nda insanlar,
Elinde valizin, dönüşünü bekliyorum…
Kaç siren vurdu, saat hâlâ altı…
Yuvasına koşuşmakta insanlar.
Koşar adımlarla bana, gelişini bekliyorum.

Olmuyor, sensiz akşamları Ankara’nın.
Tandoğan Meydanı’nda insanlar sessiz.
Yine gel, yine; Tandoğan Meydanı’na!..
Bardak bardak yudumlasın hasretini gözlerim.
Yine gel, yine, Tandoğan Meydanı’na!..
Ellerini, ellerime verişini bekliyorum…

ANKARA'DAN

Bir gönül burukluğu, yürek yarası,
Görmedim, almadan geçen Ankara’dan.
Sevda çeşmesinden,bir bardak suyu,
Görmedim, içmeden geçen Ankara’dan…

Ankara, en kalpsizi gurbet diyarlarının,
Acımasızı, dert verip, cana kıyanlarının,
Hoyratça yükselen,  tepe ve dağlarının,
Dumanlarını, görmedim, içmeden geçen Ankara’dan…

Ankara, bir problem, çözülmeyen bir düğüm,
Konuşulup, tartışılan meclislerde her öğün.
Bir hasta ki yatmakta, yakın doğum,
Sancılarını, görmedim, çekmeden geçen Ankara’dan…

Ankara, dertlere derman şehri Anadolu’nun,
Kültür hazinesi, ilim yuvası ârif yolunun,
Bir yuva sıcaklığı, okşayan anne kolunun,
Şifasını,  görmedim, tatmadan geçen Ankara’dan…

ANKARA SOKAKLARINDA

Semalarında yükselen kapkara bulutun,
Gönlüme elem verdi, geldiğim günden beri.
İçimde öğrenmek, bilmek hevesi, umutun.
Başıma dertler verdi, geldiğim günden beri.

Gezerken zaman zaman sokaklarında başı boş,
Duymak isterdim oysaki sıcak nefesini,
Sense; gecelerini öyle bed, soğuk, nahoş
Gösterdin, aldırmadan bu güzelim sesini;

Sokakların loş, Kızılay öylesine ıssız.
Akşamları, koşuşan insanlarına bakıp bir an,
Seni sıcaklarıyla boğup, tedirgin, susuz;
Bırakanlara lânet dileklerimdi her an.

Senin göğsün kan, yüreğin yara olmamalı…
Hastalık, çaresizlik; şanına göre değil!..
Anadolu’m, gözünde sis, kara olmamalı.
Sevgiler bu gönüle dar, bana göre değil!..

Ankara, daha yetmedi mi verdiğin çile?..
Kaç seveni boynu bükük, mahsun bırakacaksın?
Senin gecelerin, düşmedi mi dilden dile?
Daha, hangi köşende beni ağlatacaksın?..

BENSİN ANKARA

Seni seyrediyorum Ankara!
Kirli düşüncelerimden arınmış duygularım.
Sen güzelsin, hoşsun Ankara!..
Sen içimdesin ve ben senin!..
Sen, bensin bensin Ankara!..

Güzelsin, hoşsun; fakat bir tuhafsın Ankara.
Bazan dumanlardan sıyrılarak,
Aydınlık gün oluyorsun…
Sonra, birden bire kararıp,
Gecelerden daha kara, geceye giriyorsun.
Aydınlık, karanlık ve rüzgar,
Tutarsız, soğuk ve anlaşılmazsın…
Sen içimdesin ve ben senin,
Doğrusu, bensin bensin  Ankara!..

Ne kadar iç içeyiz, bir anlasan.
Bir afetin kurbanı olmuşuz ikimiz de…
Ben, senin aşkına yanmışım,
Söz dinletemediğim.
Sense, siyaset narına !..
İkimizde sürünmekteyiz…
Sen içimdesin ve ben senin,
Doğrusu, bensin bensin Ankara!..
Bir ulu çınar Anıtkabir, Tandoğan, Anıttepe,
Dikimevi, Cebeci, Kızılay, Çankaya.
Bahçeli, Tandoğan, Maltepe, Çankaya.
Ulus, Opera, Sıhhıye, Çankaya.
Çankaya  Çankaya  Çankaya!..

Sende düğümlenir boğazıma bir şey…
Susar, büyür büyür, memleket olur dudaklarım.
Tırmanır, Çankaya’ya yukarı bin sitem.
Boşanır, Çankaya’dan aşağı…
Anlamayız  bir türlü kendimizi,
Sen benimsin, benim memleketimsin,
Sen içimdesin ve ben senin,
Doğrusu bensin bensin Ankara!... // Yukaridaki beş şiir 1978-1980’li yıllar arasında yazılmış  Ankara şiirleridir.

ANKARA ELLİNCİ YIL PARKI
        
Ellinci Yıl Parkı’na çıktım, bir Pazar günü,
Seyrederken etrafı, unuttum burda dünü.

Gözlerim uzaklarda, dinlenerek tarıyor,
Binlerce yıl öteden, tanıdık yüz arıyor.

Nihayet, selâm verdim Engürü, denen Dev’e,
Hacı Bayram, Agustun, Mabet olmuş bu eve .

Ankara Anıt, Yalvaç, Uluborlu’nun eli,
Yanında postun seren, Hacı Bayram-ı Veli.

Hacı Bayram Camisin, avlusu dolu dolu,
Buraya gelenlerin havada, eli kolu.

Cennet bahçelerinden, bir çiçek dermek için,
Allah’a yalvarıyor, Tek, Nur’a ermek için.

Hıçkırıklar, göz yaşı, boğazlar tıkanıyor, 
Gelenler, bu Mabedin, nuruyla yıkanıyor.

Veli’ye el eyledim, Karyağdı’ya yürüdüm,
Üç İhlâs, bir Fatiha, üstlerini bürüdüm

Mehmet Âkif Parkı’nda birazcık soluklandım,
Hacı Musa Camisinde oturdum, Abdest aldım.

Ezanlar: “Allah Bir’dir!” diyerek yarışıyor,
Minareler uzanmış, göklere karışıyor.

Sarı Kadı, el ele, Âkif’in Mahallesi,
Altındağ beldesinin sanki altın nefesi.

Sokaklar pırıl pırıl, bura halkı pek yelmiş,
Taceddin Dergahı’na, duyan kadın, kız gelmiş.

Buraya  inenlerin, ruhları dinleniyor.
Gül bahçesi her taraf, gönüller şenlenleniyor.

Kimler gelip geçmişler, çok ünlüden izler var.
Tacettin, Âkif, Muhsin, Yörük Dede, uzlar var.

Ellinci Yıl Parkı’ndan gezindim Ankara’yı,
Al-yeşil ve siyahlar bürünmüş, can karayı…

İçimi delip geçen gözlerleriyle, bakıyor.
Ellerim bırakırken, yüreğime akıyor.

Kucaklaştık, sarıldık, kor gibi döşü, bağrı,
Teninin kokusundan, yandı, yıkıldı Çağrı !..

Saçları, salkım söğüt, rügarlar savuruyor, 
Dokundu alev alev; kor, ateş kavuruyor.

Rüzgâr kıskançlığından, havayı körüklüyor.
Çağrı’yı, betonlara, çarparak sürüklüyor…

Ankara, büyülüyor, beni, benden alıyor;
Ayaklarım yürürken, gönlüm orda kalıyor.

Yürüdü, uzaklaştı, dedi: “Adım ANKARA!..”
Bir sıkıntın olursa, gel beni burda ara…// 19 Eylül 2010 Ankara/Erzurum Mahallesi

11 Mart 2015 Çarşamba

Susma N’olur…, ARZU KÖK

Susma N’olur…

 

Vuruldu su ve ışık
Mihrap kırıldı
Ay küstü
Sen sustun
Ağlasaydın hiç olmazsa
Kuşları gördüm
Uçarken çok, ağlarken az

Acı sim ve siyahtı
Cesaret tuzla buz
Işık az
Az düşün
İnsanlığı kalleşçe vurmayı seven
Kılıç niye kutsanır?
Şair yakmak neden yasaldır?
İnfaz neden anayasadan önce gelir?

Konuş ey tohum
Yoksul bir çocuğun
Çaldığı erik,
Kurduğu düş,
Bildiği masal,
Yediği dayak,
Emdiği süt kadar konuş
Susma n’olur

Uçuşmadan önce Zühre’de gülümseme
Gün gülünde ışıltı
Bitmiş sayılmaz her şey

Ak
En yakın bulduğum denize doğru
Kıraç ovaları yırtarak ak
Sula
Yaşam ver
İlla ki çocukları sevindir
Sıradağ görkemiyle doğrul ve yürü
Kuş uyumlarını sırtına al ve yürü

İnsanlar gördüm
Ölürken çok, yaşarken az

Arzu Kök