19 Mayıs 2015 Salı

DELİ GÖNLÜM (Osman TAŞ)

DELİ GÖNLÜM


Deli gönlüm kırk parçaya bölünmüş
Her parçası kırk yerinden delinmiş
Garip ismim dost gönlünden silinmiş
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim


Gönül bir dost vazosudur sen onu kırdın
O seni sevdikçe, sen onu yerdin
Olura, olmaza sırrını verdin
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim


Güle aşık idim gül vurdu beni
Leyla’yı ararken çöl vurdu beni
İltifat beklerken dil vurdu beni
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim


Yar, terk etmiş artık bizi unutmuş
O güzel aşkımı bir pula satmış
Hemen kendine yeni yar tutmuş
                                               Bundan sonra bu dünyayı neyleyim


Osman'ım severdim seni özümden
Yar, seni sakınırdım kendi gözümden
Dünya zindan oldu senin yüzünden
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim.

Osman TAŞ (12.10.2014)

BİR YOLCUYA (Necmettin Halil Onan)

BİR YOLCUYA















Dur Yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun solunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu'nda
İstiklâl uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet'in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele
Son vatan parçası geçerken ele
Mehmet'im düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanını kattığı yerdir.
 
Düşün ki; haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Necmettin Halil ONAN

AYDIN MISIN? (Rıfat Ilgaz)

AYDIN MISIN

















Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun

Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere


ÇABUK OL

Tam çağı ise başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik


Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış


Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
KORKULUK OL

Rıfat ILGAZ

RÜYALAR GERÇEK OLSA (İbrahim Sağır)

    RÜYALAR GERÇEK OLSA
      ---İsmail KARA---
      Yıllar önce Onbaşı lâkabıyla anılan bir komşumuz vardı. Onun askerlik yaptığı dönemde askerliğini onbaşı olarak yapmak her halde köydeki bir vatandaş için çok önemli bir şeymiş ki, bu lâkapla anılıyordu.
      Çocukluğumda iyi anımsıyorum onun sevilen biri olduğunu. Şimdi biraz düşünüp gerçek adını da buldum kafamda; Abdullah Açıkgöz.
      Topluluk halinde iken bir gün şöyle demişti; “Rüyamda yükseliyor, yükseliyor paşa oluyorum. Uyanıp bakıyorum ki, yine çul yataktayım”.
      Rüya deyip geçmeyin! Bazen, bir rüya görüyoruz. Bir süre sonra, ya rüya aynen, ya da yaklaşık bir şekilde karşımıza çıkabiliyor.
      Örneğin, rahmetli Ecevit sağken bir rüya gördüm. Bana dedi ki,” Sana ihtiyacımız var. Yanımızda olmanı istiyorum”. Aradan bir iki ay geçti geçmedi, dolaylı yollardan bana Yenimahalle ilçe başkanlığı teklifi geldi. Ben de, “Benim bu konuda ağzım yandı, kusura bakmayın” diyerek kabul etmedim.
      Eskişehir Şairler Derneği Başkanı şair dostum İbrahim Sağır da 02.11.1999 da yazdığı “Belledim” adlı şiirinde bakın ne diyor;

Dün gece düşümde başbakan oldum,
Enflasyonun anasını belledim.
Bütçe açığına çareyi buldum,
Maaşların vanasını belledim.

Demlettim hanıma tavşankanı çay,
İçtikçe keyiften dedim daha koy,
Söke söke aldım nasıl olsa oy,
Vermeyenin hanesini belledim.

Cazgırına kanat gerdim düzenin,
Yanındaydım halkı ezip, üzenin,
Türüban, mürüban ile gezenin,
Elindeki kınasını belledim.

Hep irtica borazanı öttürdüm,
Ahaliyi sürü gibi güttürdüm,
Sigaramı keyif ile tüttürdüm,
Konuşanın çenesini belledim.

Özgürlüğe, mözgürlüğe dur dedim,
Bu işlere daha zaman var dedim,
Kafa tutan olur ise vur dedim,
Balasını danasını belledim.

Halkın hali perişanmış bana ne,
Geç beyim geç, bunlar ucuz bahane,
İ.M.F.den para buldum daha ne,
Az diyenin nenesini belledim.

Uyandım ki, yorgan yerde, ben yerde,
Yine dertler yığın yığındı serde,
SAĞIR, başbakanlık nerde, sen nerde?
Dişlerimin minesini belledim.

S A F T İ R İ K ve NUSRET TURAN

SAFTİRİK
      ---İsmail KARA---
      Sözlüklerde aradım bu kelimeyi, var mı, ne anlama geliyor diye. Buldum da… Argo bir kelime olarak niteleniyor ama “Saf, budala, acemi” gibi anlamlara geliyor.
        Özüne, sözüne sadık, vefa bilir şair bir dostum var; Nusret Turan
Saftirik kelimesini ilkin, sanırım ondan duymuştum. Bir şiir yazmıştı ve şiirin adı da “Saftirik” di. Turan kardeşim şiirini, toplantılarda okurdu. Hoşumuza da giderdi.
         Turan, bu şiiri ile tüm dünyada barış istiyordu.
         İnsanî duygularıyla insanlığa sesleniyordu. En iyisi, gelin birlikte okuyalım;
         Rüyamda çıktım kürsüye, bağırdım dünyaya
         “Atın silahları” dedim attılar.
         Bundan sonra silah milah yok
         Tamam mı, tamam mı?… “Tamam” dediler.
         Gemiler bundan sonra çiçek taşıyacak
         İnsanlar binip gezecek, sınır da yok mınırda
         Silah atmak yok, adam vurmak yok
         Kin yok, nefret yok tamam mı? “Tamam” dediler.
         Askerdeki silahlar, kazma kürek olacak
         Ağaç dikilecek, ev yapılacak, baraj yapılacak
         Bundan sonra vatana böyle hizmet verilecek
         Tamam mı, tamam mı? “Tamam” dediler.
         Herkes fabrika yapıp, ekecek, biçecek
         Torpili morpili kaldırıyorum, herkes eşit olacak
         Yollarda trafik canavarı yok, karınca ezilmeyecek
         Tamam mı, tamam mı? “Tamam” dediler.
         Döviz bürolarını kaldırıyorum, para ticareti yok
         Birbirimize elma-armut verip, nar alacağız
         “Yaşa, varol, sen nerdeydin, nerdeydin
         Seni Allah gönderdi, yaşa Varol” dediler
         Böbürlendim aşka geldim, konuştukça konuştum
         Sizi ben kurtarıyorum, ben kurtarıyorum
         Zırt-pırt benzine zam yapılmayacak
         Herkes arabasına binip, dünyaları gezecek
         Hormonlu yiyecek yok, ekeni biçeni keserim
         Tamam mı, tamam mı? “Tamam” dediler.
         Nusret Turan’ın hayallerinde insanlık için iyi istekler var. Zaten olmalı da… Çünkü, şairler duygusal ve samimî insanlardır. Çevresi için, insanlık için hep iyi şeyler isterler.
         Turan çıkardığı ikinci kitabına da “Saftirik” adını verdi. Kutlarız.

8 Mayıs 2015 Cuma

GÜRÜNLÜ ÂŞIK GÜLHANİ; Karozan, İsmail KARA

GÜRÜNLÜ ÂŞIK GÜLHANİ
         İsmail KARA
            Son yıllarda yaşam oldukça zorlaştı.
            İnsanlarımızın çoğunlukla suratları asık, sinirleri gergin mi gergin..
            Küçük bir mutlu azınlık var ki, onların keyifleri yerinde… Bu mutlu azınlık, milli gelir pastasından orantısız pay alıyor.
            Halkın % 50’den fazlası, yoksulluk sınırında ya da altında yaşıyor.
            Öte yandan, ülkemizde ve dünyada şu en gelişmiş çağda (!) insanların her açıdan huzur içinde yaşaması gerekirken, aksine huzursuzluk artırılıyor. Savaşlar, saldırılar, katliamlar oluyor.
            Teknoloji atılımda belki ama insanlık adımlarını hep geri atıyor.
            Ozanlar diyarı Sivas’ın Gürün ilçesinde 1940 da doğan, Ankara’da uzun süre hizmet verdiği emniyet teşkilâtından emekli olan ve 2014 de vefat eden Gürünlü Âşık Gülhani (Mehmet Kargı), şiirlerinde sosyal yaşamı gergef gergef işleyen ozanlarımızdan biriydi.
            Hayatın zorluklarını da çok güzel dile getiriyordu.
            O’nu rahmetle anarken “Ölen Biri ile Sohbet” adlı şiirini paylaşmak istiyorum:

“Ölen Biri ile Sohbet”

            Mezarlıkta yatan ölü
            Öldüğüne şükür eyle
            Dört yanımız bir kan gölü
            Öldüğüne şükür eyle

            Hakkımızı alanlara
            Güç yetmiyor çalanlara
            Teslim olduk yılanlara
            Öldüğüne şükür eyle

            Gecekondu yapımız var
            Sahte belge tapumuz var
            Polisimiz jopumuz var
            Öldüğüne şükür eyle

            Eve haciz gelmiyorsa
            Kavga niza olmuyorsa
            Hakim rüşvet almıyorsa
            Öldüğüne şükür eyle

            Zengine esir olmuştun
            Bir deri bir kemik kalmıştın
            Zaten ölmeden ölmüştün
            Öldüğüne şükür eyle

            Gülhani’yim öleceğim
            Ölsem rahat olacağım
            Bir gün ben de geleceğim
            Öldüğüne şükür eyle